RÖPORTAJ

Şirin Payzın: '90 model formüllerle 2014 okunamaz'

Şirin Payzın muhabir kökenli, önemli bir gazeteci. 90’lı yılları gazeteci olarak yaşayan Payzın ile 2014 Türkiye’sini, siyasi atmosferini, gazeteciliği, gelecek günleri konuştu Sayım Çınar.

Şirin Payzın: '90 model formüllerle 2014 okunamaz'

GAZETECİLER.COM - ÖZEL HABER
SAYIM ÇINAR
sayimc@superonline.com

Şirin Payzın muhabir kökenli, önemli bir gazeteci. 90’lı yılları gazeteci olarak yaşayan Payzın ile 2014 Türkiye’sini, siyasi atmosferini, gazeteciliği, gelecek günleri konuştu Sayım Çınar.

"BYEGM'NİN VERDİĞİ BASIN KARTINI NEDEN KABUL EDİYORUZ?"

-Bu söyleşiyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Medyada son dönemde bir yozlaşma söz konusu, çok tartışılıyor. Güven azalmış durumda. Siz bir televizyoncu olarak nereye koyuyorsunuz kendinizi? Medyanın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Medyaya güven, gazetecilere güven her dönem problemli oldu. Bugün özellikle konuşulan bir mesele ama her dönemde sorun oldu. Demokratik kriterler sallantıda olunca kim bu medya sorusu akla geliyor. Demokratik olup, medyası problemli çok ülke var. Fransa böyle örneğin politika gazeteci ilişkileri. Amerika’da da benzer bir durum söz konusu. Bu konuda şunu söyleyebilirim: Sabahtan akşama kadar siyasi otoriteyi eleştirebiliriz. Kendimize bakmamız gerekiyor. Gazeteciler olarak gazeteciliğimize sahip çıkmadık. Örgütlü olmayı, sendikalı olmayı başaramadık. Şimdi anlıyoruz önemini. Yurtdışından gazetecileri koruyan örgütler geliyor, onlar bizim adımıza girişimlerde bulunuyorlar. Güç birliği çok önemli. DenemeBiz hala Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon’un verdiği sarı basın kartını kabul ediyoruz. Neden bunu ediyoruz? Dünyada böyle bir uygulama yok. Gazeteci olduğunun kartını ancak gazeteci cemiyetleri verir, kimse devletten kart almaz. Biz bu sarı basın kartını içimize sindirdik, devletin kartını taşıyoruz. Müsteşara da aynı kart veriliyor, özel kaleme de, bana da. Avrupa’da basın press birliği, sendikası veriyor kartı. Buradan başlamamız gerekiyordu. Gazetecilerin örgütleri de çok içe geçti. Güvenilir bir üst örgüt yok. Güç birlikleri var neyse ki son dönemde. En büyük sebeplerden biri bu güvensizlikte. Kim gerçekten gazeteci, muhabir, alınterini dökmüş biz kendi içimizde de yanıt veremiyoruz. Teknolojiye çok yatırım yapıldı insana yatırım yapılmadı. İnsan kaynağına yatırım yapılmadı. Muhabirliğin değeri unutuldu. Oysa onlar temeli bu işin.

"SOMADA HEPİMİZ ALANA İNDİK"

-Bedava program yapanlar, ucuzluk, göze çarpıyor bu durum.

-Emeğe saygı olmalı. Televizyon yorumcuları her yerde var. Kimi profesyonel kimi davet edilerek gelmiş,  bunlar olmalı. Ama insan kaynağına yatırımın önüne geçmemeli. CNN Türk dikkat ediyor. Muhabirlerimiz alanda. Yeterli değil ama alan haberine çok önem veriyoruz. Soma’da hepimiz alana indik. Muhabirliğin ne olduğu anlaşıldı. Bunlara bakmamız gerekiyor.

-Kobani sınırında daha çok yabancı muhabir vardı.

-Muhabirlik bu işin temeli. Televizyon pahalı iş. Döndürmesi kolay değil. Eskiden bir tek ana haber vardı. 5 muhabirdik. Geri kalan programlar döndürüyordu kanalı. O dönem ATV’deydim. Şimdi haber kanalı yüklenmesi zor. Gidişattan umutluyum, yaz aylarında kaliteli stajyerlerim oldu. Umutlu olmak için bir sebep var dedim onları görünce. Siyasi zıtlaşma, köşelerdeki tartışmalar çok gündemde.  Alana çıkmadan köşe yazarları büyük büyük sözler söyleyebiliyorlar.

Deneme

"BİRAND GİBİ MUHABİRLİKTEN KOPMAMAK GEREKİYOR"

-İdris Akyüz, geçenlerde yaptığım bir söyleşide bu konuyla ilgili marangozluk hatasıdır dedi.

-Bu durumun sakınca doğurduğunu düşünüyorum, hiç bölgeye gitmeden haber yapamazsınız. Koca koca laflar ediliyor. Hasan Cemal, Sedat Ergin, Taha Akyol, Cengiz Çandar gazeteciliğinin gerçekten korunması gerektiğini düşünüyorum. Mehmet Ali Birand gibi muhabirlikten kopmamak gerekiyor. Ekran yüzlerinin de parti kongresi izlemesini anlamıyorum demiş biri. Ağırladığın konuğu nasıl ağırlayacaksın o kongreleri izlemeden? Ekran yüzüyüm ama magazin sunmuyorum sonuçta.

-Moderatörlük yapıyorsunuz, her programda bir heyecan var, bu da programınızı ayrıcalıklı bir yere koyuyor.

-Heyecansız bir gün geçmiyor. Yapı olarak heyecanlı biriyim. Moralim çabuk bozulur ama aynı hızda motive ederim kendimi. Çöktükten 3 dakika sonra motive olurum. Çok seviyorum bu işi. Ruhum bu iş. İyi haber iyi röportaj başkalarının yaptığı iş bile beni heyecanlandırır. Çok sert eleştiririm kendimi.

"DEMOKRASİ'NİN, BARIŞIN ANAHTARI KÜRT MESELESİ"

-HDP ile ilişkiniz konu edilmiş Ekşi Sözlük’te. Kürtçü bir insan gibi düşünülüyorsunuz. Oysa Sırrı Süreyya’yı da, Muharrem İnce’yi de konuk ediyorsunuz.

-Bu son dönemin hastalığı, herkesi etiketlemek, kalıplara sokmak. Bazen seyircilerden de geliyor. Şuncu buncu. Oy kullanmıyorum, ben herhangi bir partinin seçmeni değilim. Tüm partilere eşit mesafedeyim. Özgür kılıyor bu beni. Bu başkan olsun, bu belediye başkanı olsun demiyorum. Şunu unutmamak gerekiyor: Demokrasinin, barışın anahtarı Kürt meselesidir. Hataları, doğruları, yanlışları  vardır ama önemli bir süreçtir. Kürt hareketinin çok şey kattığını düşünüyorum siyasete, kadın hareketine. Bu mesele üzerine çalışıyorum ama herkesi ağırlıyorum.MHP’lileri de AKP’liyi de ağırlıyorum. İyi bir sosyal demokrat partiye sahip olması gerektiğini düşünüyorum ülkenin. 3 kez program kurguladım, CHP’lileri konu ettim. Git CHP’ye üye ol diye geldi yorumlar. Alakam yok. Ben sağduyu arıyorum.

-Kobani’de olanlara nasıl bakıyorsun, düştü düşecek, bu gerilim. İnsanlarımız ölüyor.

-Emin olun, yayından çıktım, ardı ardına ölüm haberleri geliyordu, moralim bozuldu çok. Yüksek sesle müzik dinledim. Özellikle kendimi çökmüş hissettim. 90’lı yıllarda muhabirdim, Susurluk sürecini yaşadım, o karanlık günleri yaşadım. Fikri Sağlar’ın dediği gibi cebinde kibritle gezenler var hala. Çok dikkatli olmalıyız, eksiklikleri tartışmalıyız demokrasi yönünde daha iyiye nasıl götürürüz bunu tartışmalıyız. Kobani meselesi çok ciddi bir mesele. 90 model formüllerle 2014 okunamaz. 2000’li yılların söylemi ne zaman güçlense, 90 yılına ait frenler, alttan alta oymalar geri gündeme geliyor. Hem iktidara, hem muhalefete, hem meclise öncelik vermemiz gerekiyor.

"SORU SORMAYI TARAF TUTMAK,
ELEŞTİRMEYİ HAKARET ETMEK ZANNEDİYORUZ"

-Sosyal medyada da sıkıyönetim vardı geçenlerde, internet yavaşladı. Sosyal medyadan rahatsız olmayı nasıl değerlendiriyorsun?

Deneme-Tartışmayı becerebilen bir ülke değiliz. Soru sormanın taraf tutmak, eleştirinin hakaret etmek olduğunu zannediyoruz. Kimse birbirini dinlemiyor öç alma duygusuyla hareket ediyor. Müzakere ruhumuz yok. Hemen kavga şiddet var. Yıkalım durumu var. Bu dönem kapanmalı artık. Medeni memleketler müzakere eder. kavga etmezler. Koca koca adamlar haklı çıkmaya çalışmasınlar.

-Neden bizde eylemler de kanlı, molotoflu oluyor?

-Bizde şiddetin bir yöntem olduğu DNA’ya işlemiş. Her kesim bundan üzerine düşeni aldı. Aile içi şiddet en başta. Okulda şiddet. Döverek eğitim. Her alanda şiddet olunca sokağa da yansıyor. Polisin de müdahalesine, stadlara, dillere, spora yansıyor. Şiddetle imtihan var.  Tabii sokağa da yansıyor.

-Özkök Esad’ı devirme projesi iflas etti. On yıl içinde batının en güvenilir lideri olacak Esad ortadoğuda diyor.

- Onun görüşü. Katılıp katılmamaktan çok şunu söyleyebilirim. Şu anda batı Esad’ı ve Kürtleri, PYD’yi,  Kürt hareketini, YPG’yi farklı okuyor. Gidip kalması ile ilgili de farklı bir duruşu var. Işid mı Esad mı gibi bir tercihle karşı karşıya. Fransa’nın Suriye ile güçlü bağları var. Amerika dolaylı yoldan Esad’la görüşüyor biliyoruz. Şimdiden on yıl sonra böyle olur, buna oynamalıyız diyemeyiz. Bir yerde bir şey söylerseniz ertesi gün farklı çıkar. Bir bildiri yayınlardı Arap Birliği, yıllarca Ortadoğu muhabirliği yaptım, ertesi gün imza atan ülke tam tersini yapardı. Bunu herkes için söylüyorum.

"HİÇBİR ÜLKE KENDİ MESELESİNİ BAŞKASININ
YAPACAKLARI ÜZERİNE KURMAZ"

-Esad’da karar kılarsa Amerika ve Rusya, biz ne yapacağız?

-Ben ancak şunu söyleyebilirim. Hiçbir ülke kendi meselelerini başkalarının ne yapacağı üzerine kuramaz. Her ülkenin kendi çıkarları, onlara güvenerek bir karar veremezsin. Dengeleri var. Önce kendisi sağlam olacak, kendi meselelerini çözecek. Kürt meselesini çözeceksin, demokrasi meselesini çözeceksin, farklılıklarının eşitliğini çözeceksin. Ekonomin, basının sağlam olacak. Kendin güçlü bir ülkeysen o ülke öyle yapar, ilgilendirmez, sen de ona göre organizasyon yaparsın. Bugün iç meselesini çözmemesini Türkiye’nin, hepimiz ödüyoruz, konuştuk biraz önce Kobani’yi. Hala insanlar hassaslar Kürt meselesinde.

-Bir sabah IŞİD diye bir örgütle tanıştık. Gittikçe çoğaldılar, eylemler yaptılar, İslam adına. İslamcılar da kabul etmiyor bu eylemleri. Işid’ın sonu ne olacak?

-Bence zaten kimsenin tahmin edemediği kadar büyüyen bir şeyle karşı karşıyayız. Bir sene önce bilmiyorduk bile böyle bir örgütün varlığını, İslam Şam İslam Devleti diye bir şeyin ilan edileceğini biliyorduk. Önce devlet ilan ettiler, bugünse bir dev haline geldi. Ben komplo teorilerine girmek istemem. Bunun modeli diyemem. Hiçbirimiz bilmiyoruz çalışmamız gerek. Tek bildiğimiz bir cellat örgütü ve stratejik olarak ne yapacak ona bakmalıyız. Komplo teorilerine bağlamak da önümüzü kesiyor. Eski korkularımızdan, fobilerimizden sıyrılmalı, reel politikaya bakmalı ve adapte olmalıyız. Başka bir örgüt çıkar başkasının taşeronu olur.

"GÜZELLİK DE REYTİNG DE GELİP GEÇİCİ"

Deneme-Medyaya dönelim. Sence televizyon dünyasında var olmak için ne gerekiyor?

-İstikrar. Bu işi bir anda parlayayım, spotlar benim üzerimde olsun diye yapmamalı. Gelip geçici güzellik de, reyting de. Yenilenmeli, öğrenmei her gün, işin hakkını vererek yapmalı. Her yayın kuşağında yayın yaptım, işimin hakkını vererek yapmak istedim hep.

-Reyting tartışmalarına nasıl bakıyorsun?

-Doğrusunu istersen hiç kafa yormuyorum. Dış ilişkilerde bir laf vardır kulis sicili devletin tuttuğu sicilden önemlidir. Bizimki de öyle. Sabahları dünkü program çok iyiydi denmesi gerçek reyting. Kobanili kalp hastası bir kızın hastaneye kaldırılmasını haber olarak yayınladım, 360 derecede, birçok kişi hastaneye gitmiş yardım etmiş. Gerçek reyting budur. Gerisi patronları, reklam verenleri ilgilendiriyor.

-Yeni bir cumhurbaşkanımız var, Recep Tayyip Erdoğan, şu an daha mı pasif başbakanlık zamanlarına kıyasla?

-Ben hala gayet aktif olduğunu düşünüyorum. Davutoğlu da bir performans koyuyor ortaya. Aktif olacağını söylemişti zaten Erdoğan.

-Davutoğlu CNN International’a da bir röportaj verdi. Sizce nasıl bir lider şu ana kadarki performansıyla?

-Bence Davutoğlu’nun nasıl bir lider olduğunu yanıtlamak için daha erken. Dış ilişkiler performansını biliyoruz, daha tansiyon düşürücü bir performansı var. Dünya ekonomik forumunda da bir konuşma yaptı, yabancıların dilinden daha çok anlayan bir dil tutturdu, basınla ilişkilerde daha yumuşak bir tavrı var. Şu an çok gergin bir ortamdayız, bir nebze yumuşama var.

"SEZEN'İN DEDİĞİ GİBİ YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM"

-17 Aralık sürecini yaşadık. Seçimleri kazandı AKP, bir daha güven oyu aldı. Sence CHP ve MHP’nin tam hazır olmadıkları yorumunu nasıl değerlendirmeli? İyi bir muhalefet partisi neden yok?

-Ben hep söyledim, CHP’nin iyi bir sosyal demokrat partisi olmasının ülkeye, hükümete, kendine çok katkısı olacak. AKP’nin de iyi bir muhalefete ihtiyacı var, gerçek demokrasilerde böyledir zaten. Denge denetleme çok önemli. Ana muhalefet yapar bunu. Böyle bir CHP ülkenin önünü açar. Şu anda da bir yenilenme var, bunu çok önemli buluyorum. Sonuçta bütün partiler yenilenmek zorunda, çok genç bir toplumuz. Siyasete ilgileri var, apolitik değiller. Gençlerin olduğu programlar büyük reyting alıyor. Partiler de gençleşmeli, gençlerin ve kadınların sözü geçmeli. Kadınlar ve gençler dönüştürecek ülkeyi. Yeni şeyler söylemek lazım Sezen Aksu’nun da söylediği gibi. AKP ilk döneminde toplum dinamiklerini iyi okudu, HDP de öyle. CHP de başlattı, MHP de öyle olacak. Sokaktan ne kadar gücünüzü alırsanız, o kadar umut veren bir parti olursunuz.

-Yayından önce nasıl hazırlanıyorsun psikolojik olarak? Kötü haberlerle nasıl başa çıkıyorsun?

- Herkes için zor. Özellikle Kobani’den gelen haberler. Esenler garına gittim dün. Belli yerleri gezmeyi seviyorum. Metroya binmeyi seviyorum. Esenler garında yaşadıklarını biliyorum Suriyelilerin. O kadar acı manzaralar var ki. Yüreğim çok yanıyor. Nasıl yaşayacaklar, ne yapacaklar. Aynı şekilde Kobani’den gelenler. Dilenci çocuklar. İnşaat iskelesi devrildi geçenlerde biliyorsunuz Elmadağ’da, altında Suriyeli bir çocuk kaldı tabelanın. Nasıl bir kaderdir bu. Onun için bir an önce meselenin manipülasyona açık bırakılmadan, fobilere fırsat vermeden, 2014 ve sonrasında Türkiye’nin önünü açmak gerekiyor.

AHMET HAKAN İLE CÜNEYT ÖZDEMİR İLE YARIŞMIYORUZ

- Çok iddialı programlar var CNN Türk’te. Sen yarıştığını hissediyor musun bu programlarla?

- Yarışmıyoruz. Ahmet Hakan’la kardeş programlarız. Sunma biçimlerimiz, siyasi duruşlarımız, sorularımız farklı. Hassas ilerleriz konuklarda. İki programın hem 3 editörü var. Kerem Şenel, Mine Özbek, Gizem Çetin. Mine hem onların editörlüğünü yapıyor hem de paslaşıyoruz. Konuk çatışması yaşanmaz. Cüneyt’in de kendi ekibi var. CNN Türk kurumsal bir yer, kimsenin hırsları öne çıkmaz. İmajı ve repüstasyonu, güvenilirliği böyle sağlandı. Ben yaptım oldu olmaz, koordinasyon içinde paslaşırız. Rakibim var mı derseniz, çok sevdiğim meslektaşlarım var, onları izleyip çok sevindiğim oluyor. Çekişmemiz bu yöndedir. O kadar az kaldık ki paslaşmak ve omuz vermek zorundayız birbirimize. Benim 21. yılım, CNN Türk’ün 15. yılı. Çelme taktığında kendi ayağına çelme takıyorsun, bunu öğrendim. Sen de aşağıya gidiyorsun. Maraton koşucusu olmak lazım bu yolda. Büyük meseleler haline getirmemek lazım.

-Sınıf atlamak isteyen yazarlar görüyoruz, sınıfsız olması gerekirken New Yorker havasında yazanlar var.

-Ben bunu yapmam. Sokağın nabzını iyi tuttuğumu düşünüyorum. Şahsi hırslar gelip geçici. CNN Türk’te hiç olmadığımız kadar huzurlu bir dönem yaşıyoruz. Mutlu bir dönemdeyiz, başarılıyız. Yaz başarılıydı, kış da öyle geçecek. Çalışanlar, yönetim…

“SANATÇILARA ALAN TANIMAK İSTİYORUM”

Antalya Altın Portakal ekseninde Ezel Akay ve Levent Üzümcü ile sansür üzerine konuştunuz. Son 20 dakika kültür sanat yapmak istediğinizi söyledin programlarda.

İnşallah. Afiş var CNN Türk’te. Daha farklı bir program. Türkiye’de hep siyasiler konuşuyor. Türkiye’de bunun dışında kalanlar var oysa ki, çok gerildik, kutuplaştık. Kültür sanat edebiyat ortamımız var. Genç nesil ressam, oyuncu, tiyatrocularımız var, özel tiyatrolar var. Siyasete topluma kafa yoruyorlar. Grafiti sanatçılarımız var. Müzisyenler var. Konserlere giderim sürekli. Birilerinin buna da bakması gerek. Bu toplum için ne istiyorlar bunu konuşmak istiyorum. Bizde sanatçılar biraz çekinir. Ben ille politika yapsınlar demiyorum ama onlara da bir alan tanımak istiyorum. Çok tebrik geldi o söyleşiye.

"ENVER İÇİN KONUŞUP DEDİKODU YAPMAK İSTEMEM"

Enver Aysever’in kanaldan ayrılmasını nasıl değerlendiriyorsun? Reyting alan bir isimdi.

Enver bu konuda bir açıklama yaptı ve nedenlerini açıkladı. Ben bu saatten sonra onun adına bir şey söylemem, nezaketsizlik olur. Enver iyi işler yapan bir edebiyatçı, tiyatrocu, Birgün’de yazıyor. Çok iyi işler yapacağına inanıyorum. Yazmak isteyenler her zaman o üretimi koyar ortaya. Dedikodu yapmak istemem. Yönetime de ona da nezaketsizlik yapmak istemem. Herkesin yolu açık olsun.
ÇOK OKUNANLAR