GÜNDEM

Hıncal Uluç pişman mı oldu?

Hürriyet Okur Temsilcisi'nin yazısı üzerine "hanutçu gazeteciler" tartışmasını başlatan Sabah yazarı Hıncal Uluç, bugünkü yazısında o tartışmayı başlattığı için pişman olduğunun sinyallerini verdi...

Hıncal Uluç pişman mı oldu?

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, son dönemdeki "hanutçu gazeteciler" tartışmasını başlatan isimdi...

Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici'nin "Aynı Haber Hürriyet'te 3 kez yayınlandı. Hürriyet'i hazırlayanlar Hürriyet'i okumuyor" mealindeki yazısı üzerine Hıncal Uluç şöyle yazmıştı:

"Son dönemde Hürriyet yazarları kaç kez bedava geziye gittiler söyle, ben de sana o haberin 3 kez nasıl yayınlandığını anlatayım..."

İşte bu yazı, bedava gezilere gidip bunun karşılığında haber yapan gazeteciler tartışmasını yeniden alevlendirmişti.

 Bugünkü köşesinde geniş bir PR yazısı yazan Hıncal Uluç, "Medyada PR konusu ile ilgili bir tartışma başladı. Çeşitli şirketlerin davetlisi olarak dünyayı gezen gazetecilerle ilgili bir dokundurmamla, biraz da ben sebep oldum.." diyerek Hanutçu gazeticeler tartışmasının fitilini ateşlemekten pek de hoşnut olmadığını itiraf etmiş oldu.

İşte Hıncal Uluç'un o yazısı:

GAZETECİLER... GEZİ DAVETLERİ... VE PR...

Önce sondan başlayalım.. PR!.

Yani okurken, İngilizcesiyle Piar!.. Yıl 1968.. Askerden dönmüşüm, işsiz geziyorum Ankara'da..

Cüneyt Ağbi'ye rastladım bir gün Kızılay'da..

"İş buldun mu" dedi.. "Yok ağbi, dolanıyorum" dedim.

"Yarın gel, Delta'da başla" dedi.. Delta onun reklam şirketi..

Ertesi sabah gittim.

"Burası odan" dedi.. "Şu andan itibaren Delta Ajans, PR müdürüsün.."

"O ne demek" dedim..

Arkamdaki rafta duran bir yığın kitabı masama koydu. "Bunlar bu hafta sonu okunacak. Pazartesi konuşuruz.." Yahu ben bu kadar kitabı Mekteb-i Mülkiye'de okumadım..

Üstelik hepsi İngilizce..

"Hızla oku.. Anladığın kadar. Anlamadıklarını ben anlatırım" dedi.

Evde kitaplara baktım.. Fresno State, Cüneyt Ağbi'nin Amerika'da Reklam ve Gazetecilik okuduğu Üniversite.. Onun ders kitapları..

Hepsi Puplic Relations üzerine..

Yani "Halkla İlişkiler!." Yani, kısaca PR!.

Okudum.. PR dediğimiz şey, tıpkı reklam gibi, bir tanıtım hizmeti, müşteri firmaya..
Pazartesi sabahı, Cüneyt Ağbi, Reklam'la PR arasındaki farkı da izah etti.
"Reklam.. Pay for it.. PR, pray for it!."

Yani, reklam için parayı bastırırsın, istediğin haberi, mesajı, senin istediğin yerde ve boyda yayınlarlar.. PR'da para yok.. Yazılmaya değer bir haber, basılmaya değer bir fotoğraf bulur gazetelere dağıtırsın.
Sonra da oturup dua edersin, gazeteler, dergiler yayınlasın, diye..

Cüneyt Ağbi "PR'ın en önemli ilkesi, söylediklerinin hepsinin doğru olmasıdır" dedi.

"Yalan haber verirsek, hem Delta biter, hem müşteriye zarar veririz.."

O zaman için yerli yabancı çok iyi müşterilerimiz var.. Lufthansa, Good Year, Northern Electric, Karadeniz Bakırları, Çukurova Elektrik falan..

Serde gazetecilik olduğu için, gazetelerin neler basacağını iyi biliyorum.
Eee.. Yazmayı da beceriyorum..

O zaman hele yerel gazeteler için, fotoğraf basmak büyük maliyet.

Haberin yanına, resim değil, asıl maliyet sebebi klişeyi yaptırıp ekleyince, şimdi nasıl sayfa güzel görünsün diye renkli dişi yazı kullanıp, haberi, makaleyi okunmaz hale getiriyorlar. O zaman o da mümkün değil. Hazır klişe altın değerinde.

O klişeyle sayfayı güzel gösterme uğruna, haberini de kullanıyorlar.

Her ay, her müşteriye ortalama 100 haber kupürü yolluyoruz bu sayede..

İçlerinde İstanbul gazeteleri de var, ama asıl yoğunluk, Basın Yayın'dan aldığımız adreslerle, yerel Anadolu gazetelerinde..

Müşteriye ulaşmak için o yerel gazeteler daha da etkili, düşünürseniz.

İstanbul medyasında ise dostlar var.. Haberi, konu ile ilgili muhabir, editör, yazar arkadaşıma yolluyorum.

Telefonda da, önemini anlatıyorum.

O kadar..

Ama iyi yazılmış, iyi anlatılmış, ilginç bir haberi niye kullanmasınlar?.

Mesela..

Hem de o yıllarda, GoodYear Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'ne otomobil lastiği ihraç ediyor..

Tarım ve ham madde dışı ihracatın nerdeyse sıfır olduğu dönem ve daha on yıl önce Başbakanın kartı ile lastik alıp, arabasını takozdan indirenlerin ülkesi Türkiye, dünya otomobil sanayisi merkezi Amerika'ya otomobil lastiği satıyor. Bu haber değil mi?. Kim kullanmaz..

Önce ben merak ettim tabii, gazeteciyim ya.. "Biz nasıl oluyor da tereciye tere satıyoruz" dedim.

O zamanki yönetici "Bu model lastik Amerika'da artık üretilmiyor. Oysa bu tür lastiği kullanan on binlerce araba hala yollarda" dedi.

"Ne var ki biz bu sebebin duyulmasını istemiyoruz." "Yani" dedim, "Bir gazeteci sorarsa yalan mı söyleyeceğiz?.

Kıvıracak mıyız?. Ben bunu yapmam. Üstelik, sebebi ne olursa olsun, Türk GoodYear'in Amerika'ya lastik satması haberdir.

Merak etmeyin.." Haber, gemiye yüklenen koca koca lastik balyalarının resmi ile her yerde yayınlandı..

Bunları niye anlattım?.

Medyada PR konusu ile ilgili bir tartışma başladı. Çeşitli şirketlerin davetlisi olarak dünyayı gezen gazetecilerle ilgili bir dokundurmamla, biraz da ben sebep oldum..

Haftaya, PR'ın günümüzde ne boyutlara geldiğini, 2000 yılına dek bu tür davetlere katılmış bir gazeteci olarak, yazacağım da, ona girizgah!..

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 1 yorum