GÜNÜN KÖŞE YAZARI

Günün yazarı Fehmi Koru

Fehmi Koru, Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının en değerli bölümlerini köşesine taşıyarak yayımladığı bugünkü makalesiyle Günün Yazarı…

Günün yazarı Fehmi Koru

Fehmi Koru yazısının sonunda söylüyor alıntı yaptığı konuşmanın kime ait
olduğunu…
Ama ben en baştan söyleyeceğim…
Olağanüstü güzel o konuşma Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın…

*
Fehmi Koru, Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının en değerli bölümlerini
köşesine taşıyarak yayımladığı bugünkü makalesiyle Günün Yazarı…

*
NOT:
Koru’nun Sayın Cumhurbaşkanı’ndan alıntılayarak köşesine taşıdığı bu değerli ve
tarihi konuşmanın iktidara yakın yazarlar tarafından da “övgüyle” yayımlanmasını
beklemek hakkımız değil mi?..
Peki…
Neden Fehmi Koru kadar olamıyorlar?..

HİÇ BU KADAR SERT ELEŞTİRİLER OKUMADINIZ

Güne 10’dan fazla gazetede çok sayıda köşe yazısını okuyarak başlıyorum.

İtiraf edeyim: Hiç de keyif veren bir iş değil bu; özellikle son zamanlarda daha da böyle.

Etrafta konuşulanlarla gazetelerde yazılanlar arasındaki mesafe her gün biraz daha açılıyor…

Ülkemizin çevresi ateş çemberi.. yaşadığımız kentlerde hayatı sürdürmek her bakımdan zorlaştı.. buna karşılık gazetelerde çizilen Türkiye portresi yaşananlarla taban tabana ters.

En gerçekçi değerlendirmeler için gazetelere değil, başka bir adrese başvurulması gerekiyor.

O adresi kulağınıza fısıldamadan önce başvurduğunuzda okuyacaklarınızı sizlerle paylaşmak isterim.

Güzelim kentler yerle yeksan.. hamiyet duygusu köreldi..

Önce şu görüşleri okuyalım:

“11 Eylül’de Amerika’da Batı medeniyetinin sembollerinden olarak gördükleri İkiz Kuleler bir terör saldırısıyla yıkıldı diye dünyayı kana ve ateşe boğdular. Oysa bizim coğrafyamızda neredeyse yıkılmamış eserimiz, üzerine çirkinliğin gölgesi düşürülmemiş mabedimiz kalmadı. Şu anda Irak diye bir şey kaldı mı? Şu anda Suriye, Halep ne hâlde, İdlib ne hâlde? Gelin Şam’ın kuzeylerine, ne hâlde? Bütün o tarihi eserler yıkıldı gitti, yani medeniyet çöktü. Medeniyet adına konuşanlar acaba bunlarla ilgili bir kelam ediyorlar mı? Daha ne kadar yıkabiliriz, onun için geliyorlar.

İslam coğrafyasında zekâtımızı, fitremizi verecek kimse bulamayıp da dünyanın başka neresinde mağdur ve mazlum var diye aramaya başladığımız gün medeniyetimizin yeniden zirveye çıktığı gün olacaktır, bunu böyle bilelim. Dünyanın hangi köşesinde yaşarsa yaşasın, insanların sıkıntıya düştüğünde, zulme uğradığında, yardım için en yakın İslam beldesine koştukları gün medeniyetimizin güneş gibi cihanı aydınlattığı gün olacaktır. İnşallah bu silkinişin, bu dirilişin, bu yükselişin çok yakın olduğuna inanıyorum.”

Günümüzde yaşananlara dair gerçekçi ve ağır eleştiriler bunlar… Gerçekten de, son 10 yılda, Irak ve Suriye’de taş taş üstüne kalmadı; kadim kentler ağır bombardıman altında tahrip oldu. Hamiyet duyguları da köreldi bu arada.

Eleştiri yalnız bu kadarla kalsa neyse, bir de şu görüşler var; onları da okuyalım:

“Adeta kibrit kutularının ölçülerini aşacak şekilde benzer taş yığınlarının olduğu bir şehir; bu bizim medeniyetimizde yok. Şehirleri birbirinden farklı kılan, ayıran, bu ayrılıklardan güzellikler çıkaran ayrıntılar birer birer yok oluyor. Maalesef maddi kaygılar birçok hassasiyetin önüne geçiyor. İnsanla şehir, şehirle tabiat, geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki hassas denge çoğu zaman yeterince gözetilmiyor. (..) Her şehrin bir karakteri, şahsiyeti, ruhu vardır. Bu ruhla, şehir, sakinlerini tekemmül ettirir, olgunlaştırır, medenileştirir. Ayrıca, her şehir onu kuranların, yönetenlerin ve sakinlerinin adeta aynası gibidir. (..) Gelenekten ilham alıp yeni tasarımlar ortaya koymalı, kopyalamak yerine uyarlamalı, kendi kültürümüzden, değerlerimizden, birikimimizden katarak bunu yeniden yoğurmalıyız. Gönülle, manayla, değerlerle maddiyat arasındaki altın oranı hiçbir zaman gözden kaçırmamalıyız. Vahşi kapitalizmin iğvasına, hırslarına asla kapılmamalıyız.”

Taş yığınlarını andıran kentler… Maalesef görüntü bu eleştiriyi hak ediyor.

Bir de şu görüşe göz atmanızı isterim. Okuyalım:

“Bir şehrin Batı ölçüsüne göre medeni sayılması için yollarda aydınlatma olması, sokaklarda çamur bulunmaması gibi görünür, sathi özelliklere bakılır. Hâlbuki İslam’ın ölçüsüne göre bir şehrin medeniliğinin işareti, mesela kapı kilitlemeden dışarı çıkılabilmesi, ihtiyaç sahibi herkese el uzatılması, sokak hayvanlarına dahi şefkatle davranılması demektir.”

İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük metropollerde yaşayanların bu satırları okuyup da itiraz etmesi mümkün mü?

Sokak hayvanları bir tarafa, insanlara şefkatle muamele edilmiyor bugün.

Adresi veriyorum: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan…

Bu alıntıları alt alta sıraladım diye okuyanların benim namıma endişe duymalarını istemem. Mayınlı arazide dolaşıyor değilim. Bu satırları sizlerle paylaşmam fincancı katırlarını ürkütmek anlamına gelmez.

Gelmez, çünkü bu görüşler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta üç ayrı etkinlikte yaptığı konuşmalardan derledim bu alıntıları.

Hepsi de Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde duruyor; verdiğim linkler o siteye ait.

AK Parti genel başkanı sıfatıyla partisinin bazı belediye başkanlarıyla yolunu ayırma çabası içerisine giren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, şimdilerde belediyecilik konusu üzerinde kafa yorduğu anlaşılıyor: ‘İdeal’ bir kent yönetiminin nasıl olması gerektiği.. bugün kentlerimizin ne halde olduğu.. ‘ideal’ ile mevcut arasındaki uçurum..

Ülkenin son 15 yılına, İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir gibi büyük kentlerin ise yaklaşık 25 yılına damga vurmuş bir çizginin lideri Tayyip Erdoğan; henüz 100. yaşını idrak etmemiş genç bir cumhuriyet olduğumuz düşünüldüğünde, bayağı uzun bir süreyi kapsıyor her iki iktidar dönemi.

O süre içerisinde ‘ideale’ yaklaşıldı mı, yoksa ondan uzaklaşılıyor mu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşü uzaklaşıldığına işaret ediyor.

Gazetelerde son zamanlarda okumaya alışık olmadığımız türden sert eleştiriler bunlar.

Tayyip Erdoğan’ın bu samimi eleştirilerinden sonra köşelerde de yer alsa sevineceğim türden eleştiriler…

Olur mu dersiniz?

 

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar