RÖPORTAJ

Bir kadının gözünden kadın hikayesi  

Sayım Çınar, Endonezya'dan ödülle dönen Yağmurlarda Yıkansam’ın hikayesini Gülten Taranç’la konuştu.

Bir kadının gözünden kadın hikayesi  

SAYIM ÇINAR
sayimc@superonline.com

 25 yaşında genç bir ismin ilk filmi, önemli başarılar kazandı. Yağmurlarda Yıkansam’ın hikayesini Sayım Çınar Gülten Taranç’la konuştu.

Kadına dair her türlü hikaye, desteklenmeyi hak ediyor.

Öncelikle hayırlı olsun. Yağmurlarda Yıkansam daha çok kadın sorunlarını ele alan nitelikli bir film. İçinden yağmur geçen, derinlikli bir film yaptığını düşünüyorum. Çok genç bir yönetmensin. Ben önce neden böyle bir film yaptın neden böyle bir senaryo yazdın biraz bundan bahsetmeni istiyorum.

Bizim kuşağımız yaptığı filmlerde işte şu yönetmenden etkilendim bu yönetmenden etkilendim şu akımdan etkilendim vesaire diye demeçler veriyor. Ben yaşadığım toplumdan etkilendim bu filmi yaparken, kameramı tüm samimiyetimle kendi yaşadığım topluma döndürdüm. Bende bir dert oluştu. Kendi güncel yaşadığım hayatta da yaşadığım problemlerde de yaşadığım problemlerin kadın olduğum için karşıma çıktığı düşüncesine kapıldım  iş bulamadığım süreçte de işte ikili ilişkilerde de eğitim öğretim sürecinde de...Kadınların zor yaşadığı bir dönemdeyiz ve toplumsal olarak itildiğimiz bir dönemdeyiz. Resmen ayrıştırıldık böyle görüyorum ve şiddetle ilgili, cinayetle ilgili rakamlar da çok ciddi rakamlar.

Psikolojik şiddete maruz kaldınız siz de çoğu kadın gibi…

Kısmen maruz kaldım, iyi bir aileden geliyorum. Aile içi şiddet yaşamadım ama  her zaman söylediğim gibi fanusta da yaşamadım. Sokağa çıktığınız anda belli şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Okulda belli şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Şiddetin ölçülebilir olduğunu düşünmüyorum ve bu yaşadığım duygularla aslında Yağmurlarda Yıkansam filmi çıktı. Şiddeti estetize etmeden, göstermeden etkilerini anlatmak ve bunu da bir kadın filmi tavrıyla anlatmak, şiirsel bir dille anlatmak ilk hedefim oldu.

Şiddetin çok konuşulduğu bir dönemde böyle bir filmi çekmen çok ilginç değil mi?

Aslında ilginç değil. Film için para aradığım dönemde de Özgecan cinayeti işlenmişti. 1 ay kadar para aramayı durdurdum çünkü her gittiğim yer “Aa evet bu popüler bir konu bak şimdi o öldürüldü ve buna para bulabilirsin” dediğinde ben onu açıkçası kendime yakıştıramadım. Hakikaten bunu gündemde diye değil sadece bunu anlatılması gerektiği için de değil hissederek yaptığıma inanıyorum. İnsanlarda da bazen şöyle bir algı oluşabiliyor. İşte acaba popüler olduğu için mi kadın sineması yapıyor vesaire ama ben kadın sorunlarının da popüler olduğunu düşünmüyorum aksine üstünü örtüyorlar örtebildikleri kadar... Üçüncü sayfadan birinci sayfaya taşınmış kadın cinayeti haberi aslında güncel meselenin dışında meşrulaştırılan bir meseleye dönüşüyor. Aynı şekilde bu cinsel istismar için de geçerli. Bunun bu kadar rahatlıkla konuşulması, sosyal medyada insanların ayrıntılar anlatarak bunu meşrulaştırması, çok büyük bir sorun. Sosyal medyada bir kız çocuğuna ya da bir erkek çocuğuna yapılan tacizi görmedikleri halde davalardan sızan bilgiler doğrultusunda, ayrıntılarıyla anlatıp, buna karşı durduklarını savunan insanlar var. Bu yüzden bu tarz konular sanatta işlenirken çok ince bir çizgide yürüyoruz. Ben böyle düşünüyorum.

Uzun ince bir çizgi…

G.T: Evet çok ince bir sınırdı. Yağmurlarda Yıkansam da hem yurt içinde hem yurt dışında başarılı olduysa o ince çizgide doğru durduğum için. Yani duruşumun beni başarıya götürdüğüne inanıyorum. Tabi ki teknik olarak iyi bir film ama yönetmen filmi dedirtebilecek bir takım şeyler var filmin içinde, bundan sonra nasıl hikayeler anlatacağımı, neyi nasıl göstereceğimi, bir ilk filmde olması gerekenleri barından bir film diye düşünüyorum. 

İlk filmin, henüz çok da gençsin, 25 yaşındasın. Endonezya’da bir yarışmada değerli bir ödül aldın değil mi?

En iyi uluslararası film aldı. Arnavutluk’ta en iyi film aldı. Barcelona’da altın aslan aldı. Bugün öğrendim filmimizi Mısır’a çağırıyorlar ve ben göndermeden çağırıyorlar filmi. Aynı şekilde geçen hafta Hindistan’dan bir davet aldık ve yavaş yavaş bu işin boyutu büyümeye başladı.

Pekala şunu da sormak istiyorum. Sence filmin yeterince anlaşılıyor mu?

 Anlamayanlar çok.

Öyle mi?

Yani mesela oyuncu yönetimini ya çok beğeniyorlar, ya hiç beğenmiyorlar. Aslında amaç şuydu sizi bu filmde dışarda tutmaktı. O yüzen özdeşlik kuramayacağınız iki tane karakter yaratıldı. Hale ve Gamze. Onların yerinde şu düşünceyle olun istedim. Onların yerine geçmeyin dışardan görün ve sonra onlarla empati kurun. Bunu yapmak algıda çok zor bir şeydir, bunu da oyuncu yönetimiyle desteklediğimi düşünüyorum çünkü seyirci hem içerde hem dışarda yani karşısına çıkan olaylar var ama bambaşka metaforlar giriyor bir anda devreye insan bazen yabancılaşabiliyor. Özellikle erkek oyuncuyu Engin karakterini konuşurken  2-3 hafta kapandık ve Murat Ergür’le konuştuğumuzda hep şunun üzerinde durduk: bu bizim şu andaki işte 30-35 yaş grubunu temsilen bir karakter ama biz bunu karikatürize etmeden çok  ince çizgi dediğim çizgide tutmaya çalıştık, çok rahat  bir anda kayabilecek bir karakterdi çok sınırda kaldı Engin karakteri. Engin’i öyle düşünmemizin nedeni Hale’yi kurban olarak seçmeyişimdi. Belki başka bir yönetmen Engin karakterini daha maço gösterebilirdi.. Kadınları kurban olarak  göstermek istemedik. Mesela yine Engin Benli’nin oynadığı Yılmaz karakteri. Yılmaz karakter için çok donuk diyebiliyorlar. Evet donuk çünkü o biraz spoiler olacak ama küçük kızın kafasındaki adam. Şimdi filmde şöyle bir şey var. Biz Gamze’nin gördüğü şeyleri görüyoruz. Görmediklerini çok donuk bir oyunculukla  izliyoruz. Mesela annesinin öldürülme sahnesi. Eğer Gamze o sahnede olsaydı o oyunculuklar öyle olmayacaktı daha gerçeğe yakın olacaktı...

Olayların paralel gitmesi de tabii ki filme ayrı bir boyut katıyor.

O zaman sonuna dair çok ipucu vermeden şunu söyleyebilirim. Şiddeti göstermek istemedim ve etkilerini anlatmaktı hedefim.

Kan yoktu. Bu da çok önemliydi.

Evet. Cinayette yakın çekim kullanmadık.

Şiddeti göstermek istemediğin çok ortada. Seyircinin çok iyi takip etmesi gereken bir film yaptın. Önemli dönüşümler var. Bu dönüşen karakterler otobiyografik özellikler taşıyor mu? Yani sende de kendi hayatından hiç izler var mı filmde?

Yani varmış, ben de çok fark etmedim. Yakın arkadaşlarım söylediler. Mesela Gamze’nin asiliği benden geliyor ondan sonra müzikle bir arada olmak istemesi benden geliyor. Opera okumak istiyordum normalde.

FİLMİN BESTELERİ İÇİN 3 YIL ÇALIŞTIK 

O şarkılar filmin için mi bestelendi?

Evet film için bestelendi. Karakterlerin bir de dönüşümlerine göre sözler gitgide sertleşiyor. 3 yıl sürdü o besteler. 

Film ne kadar sürede çekildi?

Biz bu filmi şöyle söyleyeyim 3 haftada çektik ama 6 ay da kurgusu sürdü. Ön hazırlığı da bir 3,5 ay sürdü. Yani size şöyle söyleyebilirim 10 aylık senaryo süreci bittikten ve artık bu film çekilecek dendikten sonra bitene kadarki 10 aylık süreçte 365 kadın öldürülmüş.

Üstelik Kültür Bakanlığı desteği almadan böyle bir film yaptınız. Seni kutluyorum.

Evet teşekkür ederim.

Sinema aşığı olan bir aileden geliyorsun. Baban öğretim görevlisi, annen filmlerin müziklerini yaptı.

O da aynı zamanda öğretim görevlisi. 

KÜLTÜR BAKANLIĞI DAHA ÇOK DESTEK VERMELİ

Peki Kültür Bakanlı'ğının verdiği destekleri de görüyoruz. Neden destek almadın? Alamadın?

İşte onu ben hiç bilemiyorum. Belki de Kültür Bakanlığında daha fazla kadın çalışmalı böyle görüyorum gerçekten, kadınların görmezden gelmeyecekleri hikayeler anlattım, anlatmaya da devam edeceğim.

Kadın meselesi olunca çok fazla senaryo okuyup ona göre mi karar veriyorlar? 

Evet ama belki bundan sonrasında daha farklı olacaktır çünkü benim politik olmak gibi bir niyetim yok. Yani ben kadınların sesi olmaya çalışıyorum çığlığı olmaya çalışıyorum. Belki opera okumak isteyip okuyamamaktan kaynaklı böyle bir çığlık atma içgüdüm var ama onu sinemaya taşıyorum ve şimdi çok güzel bir şey oldu. Yağmurlarda Yıkansam filmimize her kesimden kadın sahip çıkmaya başladı yani bu çok önemli.

Bir taraftan da mağdur erkeklerin olduğunu da düşünüyorum. Peki mağdur kadınların yanında hiç erkeklerin mağdur olduğu bir film düşündün mü?

Düşünüyorum üçüncü film de olabilir... 

Erkek derken yani kadın ya da erkek doğarız ama sonuçta belli bir dönemden sonra insanlar kendi seçimlerini yapar. Burada yani Türkiye’de çok fazla cinsiyetler siyaseti yapılıyor.

Haklısınız. Kadın olmadan erkek olamıyor, erkek olmadan kadın olamıyor yani bu iç içe geçmiş bir sistem olduğuna göre bu film aslında kadını, erkeği, çocuğu herkesi ilgilendiriyor. Aynı şekilde diğer filmler de öyle olmalı yani bir erkek izlediğinde etkilenip ona “ bir cinayet işlersem arkamdaki insanların yıllarca hayatları etkilenecek” dedirtebiliyorsam ben bu filmi herkese yaptım. 

Kadında erkek korkusu, erkekte kadın korkusu zaten çok yaygın bir de filmde vajinismus hastası bir ana karakterimiz var bir taraftan ve bunun nedenleri ortada zaten. Filmi izleyenler daha rahatlıkla anlayabilecektir. Vajinismus örneğin. Türkiye’de çok ciddi bir hastalık kadınlarda ama ne yazık ki tedavisi çok yaygın değil. Var ama kimse bu hastalığı konuşmuyor. Vajinismus ciddi bir hastalık. 

Peki vajinismusun nasıl bir hastalık olduğunu anlatabilir misin? 

Vajinismus aslında penis korkusu, ilk gece korkusu, cinsel birliktelik isteksizliği bu tabi ki uzun bir dönem seks yapmayan bir insanda da ilk gece korkusu olarak tekrar tetiklenebiliyor ama vajinismus frijit değil. Çok daha farklı frijit daha farklı tam karşılığı cinsel soğukluk, vajinismusa teşhis koymak gerekirse bunlardan ilki aile içi baskı yani cinselliğin aile içinde konuşulmaması bunun yasaklanması bak kızım işte bunu evlenene kadar yapmayacaksın bu şekilde geleneksel ailelerde büyüyen bireylerde ortaya çıkıyor, aile içi şiddet, geçmişte yaşanmış bir taciz olayı da buna sebep olabiliyor.

Filminizi gösterime sokmayı düşünüyor musunuz?

Düşünüyorum hatta gönlümden geçen Mart’ın ilk haftasında girmek çünkü 8 Mart’a pek inanmıyorum, bana biraz da saçma geliyor ama madem bu meseleler başka türlü konuşulmuyor, gündeme gelmiyor. Eğer bu 8 Martsa ben 8 Mart’ta vizyonda olmak isterim çünkü bu filmi insanlara ulaştırmak adına çektim ve kanımca da 8 Mart’ta çok talep gelecektir filmin görülmesi, gösterilmesi adına.

Belki kadın dernekleri filan da gösterir.

Onların da desteğine çok ihtiyacım var çünkü filmimiz zaten öyle normal bir sinema bileti fiyatında satılmayacak.

Belediyelere de satılır.

Evet ve bunu izlemeleri gerekiyor diye düşünüyorum en azından film şu anlamda başarılı oldu sadece bir sanat filmi olmakla kalmadı bir kamuoyu da oluşturdu aslında. Filmden sonra bir kadının bedeniyle değil sadece aklıyla da var olabileceği gündeme geldi. Antalya Film Festivalinden sonra bu tartışmayı başlatabildim bence bu biraz komik bir biçimde başladı...

Antalya’da ödül aldınız mı?

Evet izleyici ödülü aldık. Renkahenk seçkisinde şu da gündeme geldi demek ki bir genç çıkıp film yapabiliyor kimsenin desteği olmadan çünkü burada tekelleşmeyen bir film yapımı var tekelden bağımsız.

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar