MEDYA KÖŞESİ

Bengisu Karaca kafaları karıştırdı…

Bir yazı içinde ne kadar çok ”Ama” varsa, okurun kafası o kadar çok karışır…

Bengisu Karaca kafaları karıştırdı…
GAZETECİLER.COM (ÖZEL) - Vallahi bizim kafalarımız karıştı…
Öyle bir yazmış ki Nihal Hanım anlayamadık…
Şifrelemiş sanki…
Kendisi gibi Gazete HT’de yazan Elif Şafak’a destek mi vermiş?..
Eleştirip küçümsemiş mi?..
Makalesi şöyle başlıyor:
“ELİF Şafak ‘işini iyi bilen’ bir yazardır. Sorun şu ki, biraz ‘fazla’ biliyor.“
Durum tespiti mi?..
Hafif kafa bulma mı?..
Ve devamında kafalara daha da karman çorman oluyor…
 
“Tanıdığım pek çok kişi ‘işini bu kadar iyi bilen’ birinin kendisini her dem çok hüzünlü, çok diğerkâm, çok göçebe, çok anne, çok solcu, çok demokrat, çok kadın, çok derin, öfkeden arınmış ve çok acı çeken bir imaj üzerine inşa etme çabasından, aynı anda her şey olma arzusundan rahatsız oluyor.”
 
Bize göre bunun tercümesi şöyle…
“Benim dostlarımın çoğu, Elif Şafak için iyi şeyler düşünmüyorlar”…
Nihal Bengisu Karaca, dostlarının sonuna kadar haksız sayılmayacaklarını belirttikten sonra son günlerin moda bağlacını kullanıyor:
“Ama”…
Ne kadar sihirli bir “bağlaçtır bu Ama”…
Baştan yaptığınız övgü ya da yergileri bir anda silip süpürür…
Bir yazı içinde ne kadar çok ”Ama” varsa, okurun kafası o kadar çok karışır…
Ve bakın Karaca, “Ama” dedikten sonra nasıl devam ediyor:
 
“Ama unutulmamalıdır ki yazarın olmak istediği ya da olduğunu düşündüğü şeyler arasında isabet kaydettiği nitelikler de var. Öte yandan, yazar değer atfettiği her şeyi kavrama isteğiyle, her frekansta salınabilme umuduyla, bu merkezsizliği ve aidiyetsizliğiyle, yani en azından postmodernlikte samimidir diyebiliriz.”
 
Buyurun…
Karaca’nın mahallesinde “Postmodern” kavramına pekiyi gözle bakılmaz…
Elif Şafak değilse de eşi Eyüp Can, Karaca ile eski mahalle komşularıdır…
Yani…
Burayı da çözemedik…
En iyi kararı size bırakmak…
GAZETECİLER.COM’un “en çok alkışlanan” ve en çok “kazanan”ı olan ama hiç “kaybetmeyen” Nihal Bengisu Karaca’nın Elif Şafak için yazdığı makalenin şifrelerini lütfen siz çözün…
 
 
Elif Şafak meselesi...
 
1) ELİF Şafak "işini iyi bilen" bir yazardır. Sorun şu ki, biraz "fazla" biliyor.
Tanıdığım pek çok kişi "işini bu kadar iyi bilen" birinin kendisini her dem çok hüzünlü, çok diğerkâm, çok göçebe, çok anne, çok solcu, çok demokrat, çok kadın, çok derin, öfkeden arınmış ve çok acı çeken bir imaj üzerine inşa etme çabasından, aynı anda her şey olma arzusundan rahatsız oluyor. Sonuna kadar haksız sayılmazlar. Ama unutulmamalıdır ki yazarın olmak istediği ya da olduğunu düşündüğü şeyler arasında isabet kaydettiği nitelikler de var. Öte yandan, yazar değer atfettiği her şeyi kavrama isteğiyle, her frekansta salınabilme umuduyla, bu merkezsizliği ve aidiyetsiziiğiyle, yani en azından postmodernlikte samimidir diyebiliriz.
2) "Bu değerler nasıl oluyor da hep politik takvimle özdeşlik arz ediyor? Ermeni meselesi söz konusu pat Baba ve Piç çıkıyor, 'ötekileştirmek' mi dediniz, 'Araf geldi, tasavvuf revaçta, ahan da size 'Aşk'... Hadi oradan, bunlar tesadüf değil" diyenlerinizi duyuyorum. Evet yazarımızın böyle bir durumu var, çünkü "politik duyarlılık" gibi bir iddiası da var. Bu "bilinçlilik" hali, sanatın aslen "bilinçdışı" ile akraba olması haline ters, "eyvallah"... Ama "roman" dediğimiz şey, ne zaman o kadar saf, o kadar "püre" ve bilinçliliğin pürüzlerinden arınmış oldu ki?
3) "Bunlar tesadüf değil" ise eğer, Elif Şafak'ı "sevmeyen" ve bu sevmeme işini çok ciddiye alanlara da bir göz atın. Dikkatle bakın. Kimler sevmiyor Elif Şafak'ı? Başta Turgut Ö/akman sevenler. Cumhuriyet Gazetesi aboneleri. "Kavgam" kitabını beğenerek okuyanlar. Metal Fırtına'ya bayılanlar. Fethullah Gülen'den nefret edenler. İslam'ın içini boşaltmaya çalıştığını düşünenler. Reklam yapma işini abartmasının başlı başına ideolojik bir tercih olduğunu düşünen anti kapitalistler ve "kadın meselesi" ile ilgili çıkışlarından hazzetmeyenler. Takdir edersiniz ki bu "sevmeme" gerekçeleri de hiç tesadüfi değil ve her biri bir "politik" tutumla ilgili.
4) Gelgeldim "politik duruşu eleştirmek" var iken, en düşük profilli edebiyatçılar bile ağzını "Yaptığı edebiyat değil, ona edebiyatçı diyemeyiz"den açıyor. Pinhan'ın, Şehrin Aynaları'nın, Mahrem'in iyiliklerinden bahsetmeden olaya direkt Siyah Süt'ün ne büyük bir felaket olduğundan, Aşk'ın okuru "kes-yapıştır-kolajla" manyağı yapmasından bahsedenleri "insafa davet lüzum ediyor. Yazarın giderek hafifliyor oluşunu da, Aşk'ta yapılan tarihsel hataları da eleştirmek gerekir, ama Şafak bu kitaptan ibaretmiş gibi yapmak doğru değil.
5) Elif Şafak'ın soy-sop, iyi kazanmak gibi bazı yeterlilik şartlarını taşımasına rağmen tam anlamıyla bir "con con" olmaması da sevmeyenlerinin iştahını açıyor. "Laiklik bir lifestyle işidir" dışavurumculuğu ile agresif, yeni kentli şımarık seçkini oynayan partileme çevrelerine dahil olup, köşe yazılarında "zarafetinden" bahsettiremiyor olması. Zira Şafak bu tür kliklere de uygun değil. Dakikada beş adet acımasız tespit yapma, dört tane mesnetsiz itham uyduruklama gibi renkli vasıllara!!) sahip değil. Kalp kırmayı da sevmiyor üstelik! İşi çok zor.
6) "Aşk" ile ilgili birkaç eleştiri yazısı kaleme alan ve TVNet'te bu konu üzerinde konuşan Yeni Şafak yazarı Dücane Cündioğlu'nun irfan ve ihlas gibi kavramlar eşliğinde yaptığı tespitleri anlamlı buluyorum. Kapitalizmi taşlamayan bir nefis terbiyesinden hiçbir hayır gelmeyeceğini, "satar-satmaz" ölçüsünün hayatımıza, inancımıza ve kitaplarımıza verdiği zararı daha iyi anlatabilecek birini tanımıyorum.
Ama ne oldu biliyor musunuz? Yeni Şafak Gazetesi, Dücane Cündioğlu'nun "Mevlânâ, Şems ve Aşk" başlıklı yazısını internet ortamında "Mevlânâ'yı kukla yaptılar" başlığıyla yayınladı; dile ilişkin olağanüstü bir sevgi ve rikkat sahibi olan Dücane Bey'in kullanamayacağı ölçüde "sattırıcı" ve "okutturucu" bir başlıktı bu (01.09.2009). Daha kötüsü bu başlığın hemen kenarında, neredeyse yazara ait olduğunu düşüneceğiniz bir yakınlığa konuşlandırılmış şöyle bir "link" yer alıyordu: "Elli dokuz bin liraya ev alana tatil hediye-emlakkulisi.com..." Edebiyatın en klişe cümlelerinden biriyle ifade edeyim: "Acı acı gülümsedim." 7) Bir bahsi diğer, Rumi ile Şems'in hikâyesine ihanet etmek ise, en şedit ses tonunun "Kara Kitap"a yöneltilmesi gerektiğidir. Pamuk'un, Kara Kitap'ta Mevlânâ ile Şems arasına yerleştirdiği "ilişki", İslam ahkâmı ve tasavvuf geleneği adına yenilir yutulur türden değildi.
Şafak'ın tasavvuf geleneğine yaptığı "haksızlıklar" Kara Kitap'taki olay örgüsünün yanında devede kulak kalır.
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 1 yorum