KİTAPLIK

Çankaya'nın Kalemşoru roman oldu

Gazeteci ve televizyoncu Yaşar Gürsoy Falih Rıfkı Atay'ın bugüne kadar bilinmeyenlerini gün yüzüne çıkardı.

Çankaya'nın Kalemşoru roman oldu
GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK

Gazeteci ve yazar Yaşar Gürsoy dördüncü kitabı "Çankaya'nın Kalemşoru"nda bu kez Türkiye'nin şekillenmesi dönemlerinde aktif rol alan gazeteci ve yazar Falih Rıfkı Atay'ın bilinmeyenlerini kaleme aldı.

Gürsoy, "Hemen her okur ve yazar, Atatürk ve Cumhuriyet yıllarını Falih Rıfkı'nın yazdığı "Çankaya" romanından, Osmanlı'nın son demlerini yine Falih Rıfkı'nın "Zeytindağı"ndan öğrendi" diyor ve ekliyor:

"Bu kitap okunduğunda Türkiye'nin kısa bir zaman sonraki geleceğini göreceksiniz."

Yaşar Gürsoy daha önce Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri ConkerAtatürk ve Berberi Hoşçakalın Çocuklar isimli kitapları yazarak bilinmeyenler gün yüzüne çıkarmıştı.

DenemeSADECE ATATÜRK DEĞİL, MENDERES DE VAR

Çankaya'nın Kalemşoru isimli kitabında ise Gürsoy, Atatürk'lü yılların yanısıra Enver, Cemal ve Talat Paşa ile Adnan Menderes'i ve darbeli yılları konu ediliyor.

Yaşar Gürsoy kitabı yazarken yaklaşık 10 bin fotoğraf ve belgeyi taradığını belirtirken, Çankaya'nın Kalemşoru nda özellikle tek partili iktidarlarda Türkiye'nin durumunu da gözler önüne seriyor.

Gürsoy, Çankaya'nın Kalemşoru'nda Falih Rıfkı Atay'in bilinmeyen kişiliğiyle ilgili de ipuçları veriyor:

GİZEMLİ, SOĞUKKANLI, BİR KARA KUTU

"Falih Rıfkı Atay özel hayatını neredeyse kimseyle paylaşmadı. Kaç kardeş oldukları, anne-babasının kim olduğu, kökenlerinin bile nereden geldiği kesin olarak bilinemedi uzun yıllar.

Gizemliydi... Soğukkanlı... Kimilerine göre tutarlı ya da tutarsız, her daim bir kara kutuydu. Dışişlerinde görevli öz oğlu Halil Atay'ın uzun süre psikolojik tedavi görmesi sırasında bile kendisini pek fazla ziyaret etmedi. Mina Urgan üvey kızıydı. Dönemin içişleri bakanı Şükrü Kaya ile okulunu basıp Mina Urga'nı okuldan almaya çalıştı.

Kitabın içeriğinde birden fazla portre bulmanız mümkün olacak. Gazeteci, politikacı, Atatürkçü, muhalif, yandaş, sırdaş, çevreci, baba ve bir eş...

EN YAKINI DEĞİL, EN SADIK OLAN DEĞİL AMA...

Atatürk'ün çok yakınında bulunan birkaç kişiden biriydi Falih Rıfkı Atay. Ama en yakını değildi. Bir yazın adamıydı... Atatürk ile ilgili yaptığım bundan önceki çalışmalarımda Nuri Conker'i "can yoldaşı", berberi Mehmet Tanrıkut Mete'yi de en sadık adamı olarak tanımladım... Falih Rıfkı'ya gelince? Hâlâ bir yere oturtabilmiş değilim (bu yorumu siz okuyanlara bırakıyorum).

DenemeBunu yazarken niyetim kesinlikle zatı muhteremi kötülemek değil. Aksine bir anlamda hakkını teslim etmektir. Bazı çevrelerin saygı duymadığı, bazı çevrelerin ise sevip değer verdiği bir kişilik Falih Rıfkı Atay.

Niyetim, bir kişiliği, yaşadığı sürede akla hayale gelmeyen bir özveri ve tutarlılık sergileyen bir meslek büyüğümün anılarına şahitlik etmeniz olacaktır.

Çankaya'nın Kalemşoru-Falih Rıfkı Atay'ın Bilinmeyenleri'nde aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geçirdiği evrelere de tanıklık edip, tarihe yolculuk edeceksiniz. Özellikle Turgut Özal ve Adnan Menderes'li günlerin benzerliklerine tanıklık edecek, tarihin gerçekten de tekerrürden ibaret olduğunu anlayacaksınız."

İşte Kitaptan çok çarpıcı bir anı:

"EYVAH PAŞAM YERE KAPAKLANIYORUZ"

Atatürk Falih Rıfkı Atay'ın ilk eşiyle Cumhuriyet Balolarının ilkinde dans ederken yere yuvarlanır.

29 Ekim 1925, Ankara

Avazı çıktığı kadar bağırdı Şefika Hanım: "Eyvah, Paşam yere kapaklanıyoruz!"

Dediği gibi de oldu. Çok geçmeden savaş meydanlarının zeki savaşçısı, pırıl pırıl bir ulusun kurtarıcı lideri, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal acemice cilalanmış parkeye sırtüstü ama güvenli bir biçimde düşüverdi...

Yere düşerken, gövdesinde taşıdığı kadının fazlaca zarar görmemesi için bedenini kollarıyla kavradıysa da aynı anda Ruşen Eşref Bey ile eşi Saliha Hanım'ın da üzerine kapaklanmalarına mani olamadı. Üzerindeki ağırlık daha da arttı.

Şefika Hanım, utançla gururu, kibirle delişmenliği aynı anda yaşarken pembeleşen yanaklarına dolan gülümsemeleri her şeye rağmen etrafındakilerden sakınmadı...

Gazi, gövdesinde yatan hanımı önce usulca üzerinden indirip parkeye yatırdı, ardından kıvrak bir hareketle ayağa kalkarak kahkahalarla gülen Şefika Hanım'ı elinden tutup belinden kavradı, nazikçe ayaklarının üzerine kaldırdı. Aynı anda Ruşen Eşref ve Saliha Hanım da ayaklarının üzerlerine dikilmeye çalışırlarken, Gazi reveransla birlikte gözlerinin içine baktı:

"Geçmiş olsun Şefika yoldaş; umarım bir rahatsızlık çıkmamıştır?

Şefika Hanım'ın tepkisi, baloya katılanların şaşkın bakışları arasında, ikinci şoku yarattı kendisini yakından tanımayanlar için:

"Aman efendim, ne olacak? Altı üstü düştük işte..."

Parmaklarını havada şıklatıp kısa süre önce keskin bir biçimde susan müziği tekrar canlandırdı, kibarca koluna girdi, meraklı ve şaşkın gözlerle olanları takip eden eşi Falih Rıfkı'nın yanına kadar götürdü Şefika Hanım'ı.

"Kusurumu bağışla, Falih. Fena düştük ama yine de sağ salim getirdim zevceni. Hadi, şimdi sıra sizde, katılın bakalım dansa..."

Sıkıntısı, aldığı talimat yüklü sözlerle daha da arttı. Nereden çıktı şimdi bu dans? diye geçirdi içinden, Şefika Hanım'ın hınzır gülüşünü yakalarken:

"Oysa her şey ne de güzel başlamıştı. Cumhuriyetimizin 2. yaşının gururunu doyasıya yaşayacak; mutlu mutlu eve dönecektik..."

Gazi yanlarından uzaklaşırken, hanımına dönerek, "Yine bir haşarılık edip de zorda koymadın değil mi bizleri Şefika?" diye sordu. Söylediklerinin tamamını işitmeden yanıt verdi:

"Aman canım sende Falih! Çok keyifliydi. Gazi Paşam da çok kıvrak adammış hani. Bir çırpıda kaldırıverdi ikimizi de. Hem ne benim ne de onun kabahati. Bu köhnemiş binanın azizliği..."

O sırada Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey hızla Gazi'nin arkasından koştu, yakaladı, etraftakilerin duyacağı biçimde, "Gazi Paşam, yere düşmenizin sebebi benim dikkatsizliğimdir, parkede kayınca Saliha Hanım'ın üzerine yıkılıverdim, sonrasında olanlar oluverdi. Bağışlayın bizleri..." dedi.

Hınzırca gülümsedi, başıyla selam verdi, "Hiç önemli değil efendim, buyurun, bir şeyler yudumlayalım büfede..." diye konuştu, yanındaki Maliye Vekili Abdülhalik (Renda) Bey'e dönerek (bir gün önce kendisi tarafından takdim edilen) cebinden çıkardığı 5 liralık altını göstererek, "Enfes olmuş beyefendi, tebrik ederim," dedi.

Şefika Hanım kendini tekrar piste attı. Kolundan çekiştirdiği eşi, Bolu Mebusu Falih Rıfkı ise ürkek adımlarla dans edenlerin arasına katılırken, geçmişe süzülüp, Gazi ile ilk tanışma anlarına uzandı...

ÇOK OKUNANLAR