ALKIŞ

Alkışlar Ertuğrul Özkök için...

Özkök ısrarla, dünyada olup bitenleri… Gelecek dünyanın nasıl şekillenebileceğini anlatıyor okuruna… Ve… Alkışı hak ediyor…

Alkışlar Ertuğrul Özkök için...

Ertuğrul Özkök 12.03.2017 tarihli Hürriyet’teki yazısında:
“49 yıl sonra tanrıların arabalarına mı biniyoruz” diye soruyor…
*
Özkök’ün o yazısının yayımlandığı günkü gazetelerde (Neredeyse bütün) köşe yazarları yine siyasi kavgaların…
Siyasi polemiklerin…
Siyasi demagojilerin içine gömülmüş, çırpınıyorlardı…
*
Çırpınmalarının sebebi:
“Düşman” belledikleri rakip köşe yazarından daha çok okunmak
“Düşman” belledikleri rakip köşe yazarından daha çok tıklanmaktı…
*
Köşe yazarı asli görevini unuttu…
Köşe yazarı okuru bilgilendirmekten vazgeçti…
Köşe yazarı dünyada neler olup bittiğini paylaşmıyor okurlarıyla…
*
Köşe yazarı; okurunun
siyasi öfkesini tatmin…
Siyasi öfkesini tahrik
için yazıyor yazılarını…
*
Köşe yazarı sorgulayan okura değil…
Hamasi okura hitap ediyor artık…
*
Özkök işte o köşe yazarlarının dışında kalmayı ısrarla sürdürüyor…
Israrla, dünyada olup bitenleri…
Gelecek dünyanın nasıl şekillenebileceğini anlatıyor okuruna…
Ve…
Alkışı hak ediyor…


49 YIL SONRA TANRILARIN ARABALARINA MI BİNİYORUZ

1- 15 Şubat 2013 günü, Rusya’nın Çelyabinsk kasabası sakinleri o güne kadar hiç rastlamadıkları bir olaya tanık oldular.

Saat sabahın 09.20’siydi...

Hava aydınlıktı... Ama gökyüzünde bir anda çok büyük bir ışık patlaması oldu.

Bu ışık patlaması 100 kilometre öteden görüldü.

Kasaba sakinleri aynı anda büyük bir patlama ile sarsıldı.

Şehre atom bombası atılmış gibiydi.

O an 1500 kişi yaralandı.

7 bin 200 evin camları kırıldı.

İşin tuhaf tarafı, yaralananların hiçbirinin üzerinde herhangi bir maddenin parça etkisi görünmüyordu.

İki saat sonra olay anlaşılmıştı.

Kasaba yakınına bir meteor düşmüştü.

20 metre genişliğinde bir göktaşı, saatte 69 bin kilometre hızla atmosfere girmişti.

Bunun büyük bölümü atmosfere girişte yanmış ve erimiş ama bazı parçaları kasabanın üzerine düşmüştü.

Bu olay dünya uzay bilim tarihine son büyük meteor olarak girdi...

2- NORVEÇLİ CAZ MÜZİSYENİNİN GÖZÜNDE PATLAYAN IŞIK

BU olaydan 4 yıl önce, 2009 yılında, Norveç’in kırsal bölgesinde 54 yaşında bir adam bahçesinde otururken birden gözünde bir ışık patladı.

Adamın adı Jon Larsen’di. Norveçli bir caz topluluğunun gitaristiydi.

Gözüne sanki çok küçük bir nokta patlamış gibiydi. Aslında birçok insanın başına gelen bir şeydi...

Ancak Larsen’in merakı uyanmıştı...

Gözünde patlayan şey, uzaydan düşen bir meteor olabilir miydi?

Yani 4 yıl sonra Çelyabinsk kasabasına düşecek olan 20 metrelik meteorun mikroskobik büyüklükte bir benzeri...

3-‘GİTARİST KAFAYI SIYIRDI’ DEDİLER

LARSEN o günden itibaren yollardan, evlerin damlarından toz numuneleri toplamaya başladı.

Bir rock müzik koleksiyoncusuydu, o günden itibaren yıldız tozu koleksiyoncusu haline geldi. Caz müziği grubu ile gittiği bütün şehirlerden örnekler topladı. Dünyada çok az insanın yaşadığı çöllerden ve yerlerden de örnekler aldı. Elindeki imkânlarla bu tozların içinde “mikrometeor” arıyordu.

Yani uzaydan gelen dünya dışı şeylerin izlerini.

Arkadaşları ona “Kafayı sıyırdı” gözüyle bakıyordu. Ancak aldığı numuneler arasında uzaydan gelen herhangi bir madde bulamamıştı.

O gün anladı ki, neye ve nasıl bakacağını bilmiyordu.

Bunun üzerine taktik değiştirdi.

Elindeki binlerce kilo malzeme içinde hiç şüphesi olmayanları elemine etti ve sonunda elinde 30 bin metrekare alandan topladığı 300 kilo örnek kaldı.

Sonra aklına Dr. Matthew J. Genje geldi.

49 yıl sonra tanrıların arabalarına mı biniyoruz

4- LONDRA’DAN GELEN SÜRPRİZ TELEFON

GENJE’nin adını bilimsel yayın yapan dergilerde okumuştu. İngiliz İmparatorluk Koleji’nde planetler konusunda uzmanlaşmış bir öğretim üyesiydi.

Ama onun asıl ilgisini çeken Dr. Genje’nin geliştirdiği bir elektron mikroskobuydu.

Bununla uzaydan gelen maddeleri inceleyebiliyordu.

Elindeki numuneleri ona gönderdi.

2016 yılı başında Dr. Genje’den gelen bir telefon, belki de artık hepimizin dikkatini çekecek yepyeni bir bilginin kapısını açıyordu. Evet, müzisyenin toplayıp gönderdiği örnekler arasında uzay tozlarının izleri de vardı.

Dr. Genje, “Ama çok ilginç bir şeyle karşı karşıyayız” dedi... “Uzay tozu izlerini bulduğumuz örnekler Timbuktu Çölü’nden gelenler değil...”

Dr. Genje devam etti: “Uzay izlerini Paris’te evlerin damlarından aldığınız örneklerde bulduk...”

Olay bir Dan Brown romanı haline gelmişti.

Ancak kısa süre sonra yayınlanan bir dergi, olayın bir bilimkurgu değil, gerçeğin tam kendisi olduğunu ortaya koyacaktı.

5- ÜNLÜ BİLİMSEL DERGİ: 48 UZAY İZİ BULDUK

DÜNYANIN önde gelen bilim dergilerinden Geology, 5 Aralık 2016 günü çıkan sayısında bir makale yayınladı.

Makalenin altındaki 4 imzadan biri Dr. Genje, öteki ise Norveçli caz gitaristi Jon Larsen’indi...

Dergi, tarihinde ilk defa bir müzisyenin imzasının da bulunduğu makaleyi yayınlıyordu.

Makaleye göre müzisyenin topladığı örnekler üzerinde, mineral yapısı, dokusu ve genel yapıları bakımından yapılan analizlerde 48 uzaydan gelen toz parçacığı saptanmıştı.

Bu makaleden sonra Washington Üniversitesi’nin uzay bilimci öğretim üyesi Donald E. Brownlee “Norveçli caz müzisyeninin uzay bilimine büyük bir katkıda bulunduğunu” söyledi.

Larsen geçtiğimiz günlerde Houston’daki Johnson Uzay Merkezi’ni ziyaret etti.

Merkezin “dünya dışı maddeler” dalının öğretim üyesi Michael E. Zalonsky ile görüştü.

Sonra, Apollo Ay Programı’yla getirilen Ay taşlarının bulunduğu binanın damına çıktılar.

O günden sonra bu merkez artık taşların yanında, yıldız tozlarını da toplayan bir merkez haline geldi.

Norveçli caz müzisyeninin 7 yıl önce gözünde patlayan ışıkla başlayan bu buluşların anlamı ne?

6- İÇİMİZE ÇEKTİĞİMİZ HAVADA TANRILARIN ARABALARI MI VAR

ANLAMI şu: Bilin ki, evimizin balkonunda, damında, terasında uzay parçacıkları var.

Bazen üzerinde “Beni yıka” yazısını gördüğümüz arabalarımızın üzerindeki tozun bir kısmı uzaydan geldi.

Geceleri sırtüstü yatıp gökyüzüne bakarken içimize çektiğimiz havada, o uzayın tozları var.

Tıpkı Peter Pan’ın harika kahramanı Tinker Bell’in uçarken arkasında bıraktığı tozlar gibi...

Erich von Daniken “Tanrıların Arabaları” kitabını 1968 yılında yayınladı.

Bütün 70’li yıllar boyunca bu kitabı okuduk ve tanrıların arabalarının tekerlek izlerini dağ başlarında, ovalarda aradık.

Şimdi öğreniyoruz ki, o arabalar gerçekte her yanımızdaymış.

Ve hen gün içimize çekiyormuşuz...

NOT: Sonunda New York Times dünkü sayısında bu konuda uzun bir makale yayınladı. Bu yazıyı o makaleden, Geology dergisinden ve çeşitli internet sitelerinden aldığım bilgilerle derlerdim. Senaryo bana aittir.


ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar